Perşembe, Ekim 26, 2006

dört mevsim prag..

Kafka ile çok geç tanıştım ben. Çok geç ama. Önce Tezer Özlü'yü tanıdım, sevdim. Sonra onun sevdiklerini de sevdim, Kafka dahil. Bir intiharın peşinde Kafka'nın izini sürerken, kendi ölümünü çizdi o. Ben onun ölümünün izinde kendi hayatımı çizdim.
sen ölüsün
Prag bu yüzden yıllardır merak ettiğim bir yerdi. İki -tanımadığım- ama çok sevdiğim insanın hayatında yeri vardı. Benimkinde de olmalıydı. Oldu da.
iz
Mimarisi, tarihi, geçmişi, müziği, edebiyatı, yemeği, birası, bohem hayatı.. Orada sevdiğim her şeyi bir kenara bıraktığımda; dört farklı mevsimde, benden dört farklı insan yaratacağına inandığım ilk kent Prag. Rüzgarı, ılığı, soğuğu, güneşi, ışığı ve karanlığı yaşadıktan sonra her anında farklı bir ruh haline büründüğümü hissettiğim ve karlar altında nasıl görüneceğin-m-i merak ettiğim. Turistik tuzakları, insana kendini "Alanya'da bir Alman" gibi hissettiren Türk istilasını, sonu gelmeyecekmiş gibi görünen uzuun yürüyüşleri bir kenara bıraktığımda; elimde sarının, yeşilin, kırmızının tonları ve köprü üstünün kalabalık neşesi kalmış. Belki bir de ihtişamlı ama nedense pek hüzünlü heykelleri.
seni tutacağım!
yere basmak

Benim için en güzel manzara buydu tabii.
sevgilim
Ya da bu.. ;)
biz

Başlamadan önce..

Pırpır,

Bu şarkı-cık- senin olsun! :)

Salı, Ekim 03, 2006

yıldızlar..

güneş batarken sen..gökyüzünde ne çok yıldız var,
biri parlak, biri ürkek, biri yalnız, diğeri sanki burda.
içimizde ne çok hırsız var,
biri aldı beni götürdü, sonra sattı, hem de yok pahasına.

ah şu hırsızlar,
her gece rüyamda senin kılığında dolaşırlar.
ah karanlıklar,
seni benden, seni dünden, seni gerçeklerden korurlar.

diyor pinhani..

Pazartesi, Ekim 02, 2006

neden çalışıyorum?

İnsanın kendine yaptığı en büyük kötülük çocukluk hayallerini/hedeflerini hayata geçirmeye çalışmak olabilir mi acaba? Sen büyürsün, hedefler küçülür. Sen büyürsün, hayaller uzaklaşır. Sen büyürsün, onlar sevimsizleşir.

Çünkü "sen" değişirsin. O hedefler değişmez..

Kendimi bildim bileli hayatımın sonuna kadar okuyacağıma inandım ben. Başka bir olasılığı düşünmedim bile. Ne iş yaparsam yapayım, bir yandan da okuyacaktım. 70 yaşında bir nine bile olsam, torunlarıma "tutun şu bastonumu" diyecektim, "sınava girerken şık durmuyor". :) Bu ruh haliyle herhalde, çocukluğumdan beri girebileceğim her sınava girip, kazanabileceğim her okulu kazandım. Okudum, lisans bitti. Sonra Kuzusarması dürttü beni, "hadi yüksek lisansa giriyoruz" diye. Onu da okudum -k-. Ne zaman ki tez aşamasına geldim, "bir dakika" dedim, "bir dakika ya". Bir an -o an- farkettim ki, ben artık okumak istemiyorum.

Önce yıkıldım. Nedendi ama? Ne olacaktı bunca yıldır çizdiğim o çok bilmiş kuzu imajım? Hani hep okuyacaktım?! Sonra yüzleştim. Ne bahane bulursam bulayım, ben artık sınanmak, bir grup insanla yarışmak, yeterince inanmadığım insanlara "hocam" demek istemiyordum. Vazgeçtim. Okumayı bıraktım. İşte itiraf ediyorum: O kadar sevmiyorum ki okulu, okula gitmeyi; çok sevdiğim sinema üzerine bile eğitim almaktan kaçıyorum şimdi, keyiften derse dönüşür de, ondan da nefret ederim diye. :)

Neden çalıştığım sorusuna gelince, cevabı "başka bir türlü bir hayat bilmediğim için" olabilir. Evde hep çalışıp didinen, işini seven iki insan vardı örnek aldığım. Üstelik devam ettireceğim bir aile işletmem, bana -ya da onlara- bırakılmış yüklüce bir miras da yoktu. Çalışacaktım, hem de hayatımın sonuna kadar. 70 yaşında bir nine bile olsam, torunlarıma "tutun şu bastonumu" diyecektim, "çıtırlarla toplantıya girerken şık durmuyor". :) Aslında aldığım eğitimle ilişkili bir işte çalışıyor olmayı seviyorum. Çalışma arkadaşlarımı, yaptığım işi, iş yerimi seviyorum. Ama farkettim ki -yüzleşmem lazım- bir süre, şimdi ya da daha sonra, çalışmadan yaşamak istiyorum. Hiç olmazsa bir süre.
merak ediyorum
Bunu Kuzusarması'na anlattım önce. İşten yorulduğunda işinden bahsederek dinlenen bir insan olarak anlamadı tabii. :) Durumumu kabul etmek benim için zaten zor.. Kolay bir yerden girmeyi denedim konuya sonra. "Bak Kuzusarması" dedim, "şimdi çook çok paramız olsa, hayatımızın sonuna kadar yetecek paramız olsa mesela".. "Eee" dedi gülümseyerek. "Ben çalışmasam olur mu o zaman?". Yine gülerek "olur" diyecek zannettim. Ne gezer! "Kendini neyle/nasıl tanımlayacaksın o zaman?" diye sordu bana. "Ne yapacaksın? Sıkılmayacak mısın hiç?". "Kendimi dinlerim, fotoğraf çekerim, yemek yaparım, kitap yazarım, çocuk bakarım, film izlerim." dedim, "Sıkılmam. Kendimi işimden başka bir şeylerle tanımlama lüksüm var benim". "İstersen 'tabii hayatım' der geçerim ama yalan bu saydıkların, iş değil. İş, insana bir amaç verir, hayatını düzenler" dedi. "Bu isteğini tasvip etmiyorum".

Haklı belki, çok sıkılabilirim, kendimi işe yaramaz hissedebilirim. Ama en azından çocukluk hayallerimin tam tersine "hayatının sonuna kadar çalışmayı istemeyen biri" olduğumu kabullenebilirim. Kendimi böyle de sevebilirim.

Varolmayan bir para ve gerçekleştirmeyi -şu an- düşünmediğim bir hedef yüzünden seninle fikir ayrılığı yaşamaktan vazgeçiyorum Kuzusarması. Artırıyorum üstüne üstlük, şikayet etmeden mutlu mesut çalışıyorum. "Yeni amacın" hayırlı olsun diyorum bir de.

Yine de bir fal kapatsam mı, hı? Bizim falcı hanım T. söyler mi hayallere kaç zaman olduğunu? ;)

Ah bu ben kendimi nerelerde bulsam..