zeynep, pembe ve diğerleri..
İnsan bir bebeği daha doğmadan ne kadar sevebilir? Kendi bebeğiyse bu doğal bir şey tabii, ama ya bu bir başkasının bebeği ise? İnsan bir arkadaşını nasıl kardeşi gibi sevebiliyorsa, arkadaşının karnındaki bebeği de doğmadan sevebiliyormuş. Ben de bilmiyordum, öğrendim.
Bu yukarıdaki hanımefendinin adı Zeynep. Biz onu başta erkek zannedip "Hüsamettin" filan dedik, hatta onu da kısaltıp "Hüs" yaptık -ayıp ettik-, meğer o utangaç bir kız olduğundan göstermemiş cinsiyetini bize. (Babasının edepli kızı.) Her "fotoğrafı" çekildiğinde kılı kırk yardık kime benziyor diye. Daha parmağı ile burnunu ayırt edemediğimizi anladığımızda vazgeçtik bu sevdadan. Sonra hatırladık ki kız "hala"ya çekiyor, bıraktık merak etmeyi, atışmayı, sevindik; hem güzel, hem akıllı, hem de çok eğlenceli bir hatun olacak ileride diye. (Biraz pot kırabilir ama olsun, o da nazar boncuğu :P) Bize her fotoğrafıyla gönderdiği güzel mektuplara dalıp hayaller kurduk. Ben hayatımda ilk defa hıçkıra hıçkıra ağladım sevinçten..
Sevinçten sadece ağlamayalım diye bir de bol "organizasyon hatalı" bir parti yaptık, veeee.. süpriz yapamadık. :P Bu hafta sonu bizde toplandık. Adamları evden atıp (fazla uzun sürmedi, sonra geldiler onlar da) yedik, içtik, öyle boooş boş oturduk. Kızkıza eğlencelerde biraz zayıf olan ben, gülmekten yorulduğumu itiraf edeyim. Her türlü teknolojik alet de rezilliklerimize tanıklık etti bu esnada. Bebeğimize şimdiden "iyi" birer örneğiz yani! A, unutmadan, arkadaşların Zeynep'i kıskanmayayım diye bana aldığı hediyeler, hakettikleri üzere, ayrı bir yazıda ele alınacak. :)
Sevgili annemiz kendisi hakkında güzel şeyler söylendiğinde çok utandığı ve kendisi hakkında hislerimi iyi bildiği için başka bir şey söyleyeyim, insan bir "melek" için her türlü pembe objeye katlanabiliyormuş, kendimi test etmiş oldum. :) Allah babasına sabır versin diyor, susuyorum.
Aynı günün akşamında Hande'nin doğumgününü kutladık bir tavernada. Nasıldı derseniz, iki dubleden sonra her yer, her şey güzelleşiyor derim. :) Epey geç yatıp, pazar sabahı CNR'a gittik, motor fuarına. Orası da ayrı bir hikaye. :) "Mine Kırıkkanat"lık görüntüler ve korkunç bir trafik eşliğinde ("eşliğinde" diyorum, zira motorda olduğumuz için pek takılmadık trafiğe) önce sahilin taaa öbür ucuna, Yeniköy'e ulaştık, sonra da yorgun argın ama tüm günü motor üzerinde geçirmiş olmanın dayanılmaz mutluluğu ile evimize döndük.
1 Comments:
Çok güzel bir gündü. Orada bulunan ve bulunmayan herkese gayretleri için kucak dolusu teşekkürler. Ama Ebru ve Tansu ve Eda arkadaşlarıma ayrıca teşekkür ederim.
"Ben de teşekkür ederim, ellerinizden öperim. Pembe bir zorunluluk değildir. Yaşasın renklerin kardeşliği!" diyor Zeynep.
Bulunmayanlardan özellikle Serkan ve Tugba Şekeroğlu'ndan bol bol bahsettik :P
Bu arada zeynep kızımıza nasıl açıklayacağız, onun yerine bir kuzu gezdirdiğimizi de bilmiyorum. Bkz. resim 3.
Yorum Gönder
<< Home