Salı, Kasım 17, 2009

gitmemiştim ki bir yere..


Yok, niyetim hiç böyle ara vermek değildi. Herkesin dilinde tüy bitti "n'oldu" demekten (Nehir, yeni gördüm yazını.), ama öyle bir konuya gelmişti ki sıra, yazmasam olmazdı, yazmayı da ben beceremedim. Zamanında yazabilseydim, sanırım şuna yakın bir şeyler dökülecekti parmaklarımdan: (Bu fotoğraflar da neyin nesi derseniz birazdan anlatacağım.)
Ben süprizleri severim. Bana yapılınca gerilirim, utanırım da, kendim yapınca pek detaylı hazırlanırım, çok eğlenirim. Süpriz bu hikayenin ortasında aslında. Bir de başı var..
Müdürüm S.'nin izinli olduğu bir gün, ikimizin de üstü olan E. Hanım geldi odamıza. İkimiz öyle havadan sudan konuşurken "eee, siz bebek yapmayı düşünmüyor musunuz" diye soruverdi. Üstelik yaklaşımı çok akılcıydı: Kuzusarması ile yeterince uzun zamandır birbirimizi tanıyorduk ve çok seviyorduk, maddi olarak bunu karşılayacak durumdaydık, iş yerimle evimizin arası 10 dakikaydı, işim çok yoğun değildi, vs.. şaşırdım. Çünkü Kuzusarması ile bunca yıllık birlikteliğimizde, bir kez bile konusu açılmamış bir konuydu bu. Kaçtığımızdan değil de, ne bileyim, öyle doğuştan ana baba kılıklı tipler olmadığımızdan herhalde. Hayranlıkla izlediğim öyle arkadaşlarımız var etrafımda, daha flört aşamasında potansiyel bebeklerin ismini koymuş, bu kararı herhangi bir şeymiş gibi kolay, sancısız alan süper arkadaşlar. Genelde rahat bir insanım, kabul, ama kendimle ilgili kararlarımda. Neyse uzatmayacağım, epeyce bir konuştuktan, tarttıktan sonra, "iyi be" dedik, "seneye yaparız biz bu bebeği". Gerçekten de bir buçuk sene sonra, çalışmalara :) başladıktan üç ay sonra, E. Hanım'la bu konuyu ilk kez konuştuğumuz odada, elimdeki gebelik testine aval aval bakarken hamile kaldığımı farkettim. :)
Önce Kuzusarması. Aradım adamı dedim ki "bu ay da başaramadık kocacığım, moralim çok bozuk, akşam bir yerlerde yemek yiyelim mi?". Bu arada boş durmadım, pozitif çıkan gebelik testini sığdırabileceğim şık bir kutu buldum öğle tatilinde, siyah deri, ince bir kutu, kalem kutusu gibi. Akşam suratım asık oturmaya çalışırken, "aşkım" dedim, "taa ne zaman önce senin için bir şey sipariş etmiştim, o geldi, al bakalım" deyip kutuyu çıkardım. İçinden pek pahalı kalem takımının eksik parçasının çıkmasını bekleyen Kuzusarması'nın yüzündeki o ifadeyi görmenizi isterdim. Biraz "gerçekten mi?", biraz "yaşasın", az bir şey de "s.çtık"tan mütevellit o ifade hayatımızın özeti olacakmış meğer, o gün bilemezdik tabii. :)
Ailelere söylemek için daha eğlenceli bir yol seçtik. Bayramda Ankara'ya gitmeden önce, üzerinde bebişin gelmesiyle herkesin değişecek sıfatlarının olduğu havlular yaptırdık Kidomino'ya, büyükanneler için de mutfak önlükleri. O kadar güzel paketlemişlerdi ki hediyeleri, o kadar hızla yapıp ulaştırdılar ki bana, bu bebiş işinde her şeyin yolunda gideceğine dair bir işaret gibiydi sanki. En zoru anneleri dışarıda yemek yemeğe ikna etmek oldu. :) Sonra restoran ayarlandı, kocaman bir masada en sevdiklerimizle bir arada yemek yerken "bunlar da bayram hediyeleriii" diye paketleri çıkardık. Önce kimse inanmadı, sonra bütün garsonları, müşterileri şaşkına çeviren bir kucaklaşma ve ağlama faslı. Benim annem (özellikle Simon'dan sonra) o kadar ümitsizmiş ki bu konuda, en geç o inandı, en çok o ağladı. :)
Çok eğlendik ama, gerçek bir süprizdi, unutulmayacak bir anı oldu. Yukarıdaki fotoğraflar da o geceden.

Nedense bir türlü yazamadım bunları. Ne zaman yazmak istesem, karnıma bir ağrı girdi. Bu arada karnım büyüdü, işler birikti.

Sonra küçük hanım geldi, ortalığı şenlendirdi. :)
Şimdi o hayatı öğrenirken (3,5 aylık oldu), biz de onu ve yeni hayatımızı öğreniyoruz.
Burayı bir anne-bebek bloguna çevirmek niyetinde değilim. Ama hiç şüphesiz anlattıklarım yaşadıklarımdan beslendiğine göre, bu satırlara da yansıyacaktır anneliğim. "Anne".. Söylemesi bile garip geliyor. :)

Hepinize ısrarla tıkladığınız ve beni çağırdığınız için teşekkür ederim. Hatta utanmaz bir de "anne şefkati ile" öperim. :D