Perşembe, Mart 15, 2007

dün..

Dün sabah,

- çok erken uyandım.

- "5 dakika daha"larımızdan en sonuncusunda sarılmış yatarken, Kuzusarması bana "sevgi yumağı olmamız yetmez, sevgi düğümü olalım" deyip bacaklarını bacaklarıma düğümledi. Ben çok güldüm. O çok kızdı. O kızgınlıkla bana biraz daha fazla sarıldı. Bütün gün kaburgalarım ağrıdı.

- kimsenin bize söylemeye cesaret edemediğini evimizi temizleyen -dünya tatlısı- Galia söyledi: "Bu eve acilen bir bebek istiyorum! Zaman geçip gidiyor!" Şaşırdık kaldık.

- işe yürümek için yanlış gündü ve ben yürüdüm. Çok üşüdüm ama pişman olmadım.

- yağmur altında yürürken "ve rüzgarlı havalarda yağmur iğri yagar" dizesinin kimin olduğunu düşündüm. O. Veli ile Özdemir Asaf arasında gittim geldim.

- İstiklal'in yeni delisini gördüm. M. Jackson gibi "ooooo, uuuuu" sesleri çıkararak moonwalking yapıyordu. Çok eğlendiğini düşündüm, hiç üzülmedim.

- kentin her yerine sprey boyayla yazılmış "ne olur geri dönme!" yazısının karakterinin, "Nuri Alço" yazısının karakterine ne kadar benzediğini farkettim. Altından çıkacak çapanoğlunu merak ettim.

- yol boyunca Costello'dan "I Want You"yu dinledim, psikopata bağladım.

Dün öğlen,

- laf olsun diye gezerken bir t-shirt aldım. Üstümde para yoktu, Tülay'dan borç aldım.
maymunum, maymunsun, maymun
- laf olsun diye gezerken bir ayakkabı aldım. Tülay'a acıdım, kredi kartı kullandım.

Dün akşam,

- Kuzusarması elinde frezyalarla geldi. Ben çok sevindim.
frezyalar
- yeni t-shirtüme çok güldü. Ben yine çok sevindim.

- annemin aldığı demlikte ıhlamur kaynattım, Serkan'la Bicik'in hediyesi peçetenin üzerine yerleştirdim. Yanına Prag'dan aldığımız bardağı koydum. Dedemizin köyden gönderdiği balı, Doğu Beyazıt'tan getirdiğimiz tabakta servis ettim. Hepsinin bir anısı olması hoşuma gitti. Kuzusarması ıhlamurdan içmedi. Ben birsürü içtim.
ıhlamur tepsisi
- üstümde battaniye, elimde ıhlamur, Kuzusarması'nın dizine yatıp televizyon seyrettim.
keyif
Bu sabah,

Hastayım..

Pazar, Mart 11, 2007

across the universe..

Mümkün olan her dakika müzik dinlerim ben. İlk kez walkmanim olduğunda hazırlıktaydım. Genç arkadaşlara özel not: O zamanlar (milattan önce :P) hazırlık sınıfı, ortaokuldan sonra değil, ilkokuldan sonra okunurdu. :) Yanlış hatırlamıyorsam Kıbrıs'tan gelen Hanımex marka bir şeydi. "Şey"di diyorum, çünkü babam beni "bu senin walkmanin" diye kandırmış olsa da, aslında walkman filan değil, gayet büyükçe bir kasetçalardı. O kadar ki omzuma asmak kalırdım! :) Zaten bu kulaklıkla müzik dinleme saltanatım uzun sürmedi. O zamanlar henüz birkaç aylık bir velet olan sevgili kardeşime yemek yedirebilmek uğruna, o tuhaf -ama pek çok sevdiğim- nesneyi kardeşime oyuncak etti evin büyükleri. Bana da, kocaman vitrinimizin :) tam ortasında duran o kocaman teyp kaldı. Çok şanslıydım ama, annem ve babam müziğe pek meraklıydı.

Zamanla evdeki müzik sistemi gelişti tabii. Benim de -bana ait- walkmanlerim oldu sonra. Önce sadece kaset çalan bir tane, sonra radyolusu, sonra dijital göstergeli ve hafızalısı. (Kuzusarması'nın bir walkmanine de el koymuşluğum vardır hatta. :)) Sonra cdler ve taşınabilir cdçalarların zamanı geldi. Vardı tabii benim de, söylemeye gerek var mı!? Bendeki bu "techno geek" haller geçmişten gelen bir arıza demek ki.

Çok pratik olmasına rağmen mp3çalara çok geç geçtim. Geçince de o güzel alet mütemmim cüz*üm :) oluverdi birden. Şimdi nereye gitsem, çantam ne kadar küçük olsa farketmiyor. Kulağımda -mümkünse- kocaman kulaklıklar, elimde Kuzusarması'nın armağanı Creative'im, lay lay, loy loy mırıldanıp duruyorum yolda belde. :)
*bütünleyici parça

Kalabalıkta yürürken, mesela akşam İstiklal'de, hayatım bir klip oluveriyor aniden. Nesneler, insanlar, binalar, duvarlar yanımdan akıp gidiyor. Arkada da hayatımın fon şarkısı çalıyor. Bunu düşünmekten kendimi alamıyorum.

Bu aralar, Pleasantville'li bu klibi izlediğimden beri daha da sevdiğim bu şarkı çalıyor arkada. Her şey, herkes yavaş/hızlı geçiyor hayatımdan. Ben gülümsüyorum. :)