the hitchhiker's guide to the galaxy ve uyarlamalar hakkında bir çift söz
Senaryoları romandan uyarlanmış filmler izlemek, beni hep huzursuz eder. Kitabı okuyup, hele bir de sevmişsen, filmini izlemek işkence olabilir insana. Hayır hayır, hikayeyi bildiğin için değil; çok hoşuna giden detayları filmde göremediğin için mesela. Ya da nasıl çekileceğini çok iyi bildiğin bir sahnenin "nasıl çekilemediğini" izlemek zorunda kaldığın için. Uyarlamalar zordur vesselam. Yönetmen için de, izleyici için de.
"Çeviri kadın gibidir, güzelse nadiren sadıktır, sadıksa nadiren güzel." sözü uyarlamalar için de söylenebilir bence. Tabii herkes Peter Jackson olsa, tüm uyarlamalar da Lord of the Rings tadında olurdu ya, neyse.. Ben şimdi aslına sadık olmayan, ama güzel bir uyarlamadan bahsedeceğim.
İlk defa bir romanı okumadan önce gidip filmini izledim ve itiraf edeyim mi: çok beğendim. The Hitchhiker's Guide to the Galaxy, benim gibi İngiliz tarzıyla barışık biri için eğlenceden fazlasını ifade ediyor. Hmmm, siz Turkleğ nasi diyorrr, "tanıdık". :)
Öyküdeki, ancak kitabı okuduktan sonra anladığım farklılıklar, filmi inanılmaz eğlenceli kılmış. Düşünsenize.. Bir partidesiniz, yıllardır aradığınız hatunu bulmuşsunuz, ama yeterince cesur ol-a-madığınız için partide onu birine kaptırmışsınız. Bir kaç gün sonra eviniz bir otoban yapımı için yıkılmak üzereyken eski bir arkadaşınız geliyor ve kendinizi önce tuhaf yaratıklarla dolu bir uzay gemisinde ölüm tehlikesiyle başbaşa buluyorsunuz. Tam kurtulduğunuz anda dünyanın yok edildiğini ve dünyalı bir kavram kalmadığını öğreniyorsunuz ve tataaaaaaam.. Sizi kurtaran bir başka uzay gemisinde, hayatınızın kadını -tesadüfen- sizi bekliyor.. Onu partide sizden çalan adam da, yanında hediyesi.
Kitapta pek üstünde durulmayan bu aşk hikayesi, filmin bel kemiği olmuş, iyi ki de olmuş. Kitap daha çok, bürokrasiye ilişkin bir hiciv aslında. "Yönetişim"le dalga geçişi, ayrıca takdiri hakediyor. Herkesin ilgisini çekmeyecek bir konu olmasına rağmen, yalnız İngiltere'de değil, dünya çapında çok tanınmış ve satmış olması da ilginç tabii. Uluslar ve uygulamalar arasındaki benzerlik kadar, kadın erkek ilişkilerinin evreneselliği de bu popülariteyi desteklemiş olabilir. (Kadın değil miyiz, her yerde aynıyız!)
Hem kitabın, hem de filmin manik-depresif (ve her nedense sürekli depresif) robotu Marvin benim favori karakterim. Sürekli bunalımda olması ve hiçbir şeyden memnun kalmaması, bana tanıdığım bazı kişileri çağrıştırıyor, çok eğleniyorum. :)
Marvin'in yukarıdaki şirin görüntüsü ise her iki bilgisayarımın da duvarkağıdı.