5 Mayıs "
Hıdrellez"
di. Tabii benim şimdi bu yaptığım pek hoş değil :), normal -iyi- insanlar zamanında haber verirler ki, o akşam dilekler tutulsun filan. Nerede bende o incelik.. Biraz sonra "ah ne kadar eğlendik, seneye yine gidelim, gelmeyenler kendileri bilir" de derim ben. Ay.. dedim galiba. :)
O gün, bu iyi insanlardan iki tanesinden gelen e-postalar ile haberdar oldum ben Hıdrellez'den. Batıl inançları olmayan ben :), o gece gül ağacının altına çizdiğim her dileğim, hem de tam çizdiğim gibi olduğu için sanırım, çok ama çok inanırım Hıdrellez'de tutulan dileklerin gerçek olacağına. Çocukluğumda evin önünde -yetişkinlerin tüm itirazlarına rağmen- ateşler yaktığımızı ve kahkahalar attığımızı hatırlıyorum. (Yalnızca insanın en ilkel alışkanlıklarından biri olan ateş başında toplanmak değil, büyükleri kızdırmak da mutlu bir şeydi.) İşte o yıllardan beri eğlenmediğim kadar eğlendim bu sene Hıdrellez'de. Ahırkapı'yı şiir gibi süslemişlerdi. Kocaman dilek ağaçları, dilek ağacı haline getirilmiş "tuval/ev", dört bir taraftan gelen klarnet sesleri, hepsi birbirine karışmış kokular, ışıklar, renkler, danslar, insanlar. Yine olsun, yine gidelim. Hep gidelim.
Bu arada.. Bu sene hiç dilek tutmadım ben, çaputlar bağlamadım, şekiller çizmedim. Demek ki olmuşum ben, kararımı vermişim, sevmişim, bağlanmışım, huzuru bulmuşum. :) Olmuşum ben, olmuşuz belki..
Hıdır ile İlyas izin verirlerse, Kuzusarması ve ben dilek hakklarımızı benim çook eski iki arkadaşıma devrettik. İhtiyaçları olduğundan değil canıım, bizim gönlümüzün zenginliğinden. ;)
Bu da gecenin süprizi. Arabaya dönerken bir ara sokaktan çekildi. Üstünde çığlıklar atan martılarla büyülü gibi görünüyordu.