Perşembe, Eylül 29, 2005

Poettker'ler


Bugün kuzusarmasının Almanya'da yanında staj yaptığı avukat Horst Poettker ve eşi Michaela ile birlikteydik. İnanılmaz şirin insanlar; öğrenmeye olan istekleri, sonsuz merakları ve güleryüzleri ile, aslında pek de iyi başlamayan günümüzü neşeye boğdular. Michaela yediği her yemeği tek tek yazdı mesela, "komşularım bunların hepsini yediğime inanamayacak!" diye gülücükler saçarak hem de. Kendilerine Çince kadar uzak da gelse, etreftaki hemen herşeyin Türkçe isimlerini duymak istediler. Michaela modern sanatla uğraşmasına rağmen kendisini "doğunun gizemli kenti"ne o kadar kaptırdı ki, müze gezmek yerine nargile içmeyi tercih etti. :) Ayrılırken beni Türk usulü öpmesi ve bunu içtenlikle yapması her zaman hatırlayacağım bir ayrıntı olacak sanırım.

Kuzusarması bu buluşmayı daha detaylı anlatacaktır nasıl olsa, ben de Poettker'lerin armağanından bahsedeyim bari. Yukarıda gördüğünüz kutuyu verirken içindekileri "cennet meyvesi" olarak adlandırmıştı Michaela, tadınca ne demek istediğini daha iyi anladım. Almancası olanlar Leysieffer in sitesine bakıp, iç geçirebilirler. Daha akıllılar bize gelip, bu enfes şeylerin tadına da bakabilir tabii.
Yerken kendimden geçtim, dışı şekere bulanmış beyaz çikolatanın (benim yediğim beyaz olandı, bir de kahverengi olan var, onu daha denemedim) içinde yine beyaz çikolata içeren bir çeşit krema var, ama ne krema.. Tek kelimeyle enfes! Bugünün niye kötü başladığını anlatmayı ise yine kuzusarmasına bırakıyorum. Hikayenin başrolünde kendisi var çünkü.

yaz gitti..

Öyle ağır ağır olmadı, bir günde gitti yaz. Ama bir günde. Tek bir gün.

Bir günde pembe ketenlerden siyah elbiselere geçtim, arkası açık ayakkabılardan bağcıklı olanlara. Tercihlerim soğuk limonatadan adaçayına, keçi peyniri salatasından yayla çorbasına bir günde değişti. Bir günde komik çiçekli pikemizi terkettim yorganımız için. İstanbul'un teraslarından aynı gün vazgeçtim. Gün içinde ışıkları yakmayı, yanımda şemsiye taşımayı o gün akıl ettim. Canımın aldığı çorapların yumuşaklığını da, kuzenin düğününe o renkli askılı elbiseyle gidemeyeceğimi de, yazın gittiği gün farkettim.

Sevgilime sımsıkı sarılıp uyumayı ne kadar özlediğimi ise, o günün gecesinde.

Sonbaharda, İstanbul'da, tarihi bir binanın penceresinden, alabildiğine yağan yağmuru izliyorum.

Mutluyum.

Cuma, Eylül 23, 2005

adsl

Beni ve kuzusarmasını delirmenin sınırlarında dolaştıran, kuzusarmasının düzenli ve sabırlı çabalarıyla ancak üç (3) haftada (!) bağlanabilen adslmiz hoşgelmiş, sefa gelmiş.

Bugün de olmasaydı, tası tarağı laptopu satıp, internet diyarından göçmeye karar vermiştim. Eh, eşikten döndük..

Hayır, anlamıyorum. Tüm aksilikler acaba onlarla uğraşacağımızı, onları çözeceğimizi ve hatta başkalarının da faydalanmasını sağlayacağımız çözümler bulabileceğimizi bildiği için mi bizi buluyor? Aksilikler benden zeki olabilir mi? Bahtsızlık genetik mi? Cinsel yolla bulaşır mı? Aşı yaptırsak her cins aksilikten korur mu? vs....

Sınırdan içeri girmiş olabilirim. Dikkat edin, ısırırım.

Perşembe, Eylül 08, 2005

Buyrun, tutmayayım ben sizi, iyi seyirler..



Bu aralar yazacak o kadar çok şey var ki, hiçbirini yazamıyorum. Evet, tuhaf, ironik, saçma, vesaire.. ama durum bu.

Ben ne yazacağımı düşünürken siz de gördüğüm en yaratıcı siteyi ziyaret edebilirsiniz. Basit bir mantık aslında, tıpkı itiraf.com gibi insanların birşeyler itiraf etmesi üzerine kurulu. Yalnızca itirafların postayla, kartlar hazırlanarak yapılması gerekiyor. Durum böyle olunca öyle iki satır yazmakla olmuyor tabii. Düşünmek gerekiyor, üretmek gerekiyor.

Hepimizin iyi kötü, az çok

m
a
n
y
a
k

olduğunu bilmek rahatlatıcı. Burnumu tanımadığım insanların hayatlarına sokmak kısmına -izninizle- hiç girmiyorum.


Bu arada, yukarıdaki foto oradan alındı ama itirafı ben yaptığım ya da kendimi öyle hissettiğim için değil, haberiniz olsun. Benim mutluluğum kuzusarmasıyla tavan yaptı ki, bu da -çok şükür- yeni bir şey değil...