kaktüs, çiçek, diken, böcük..
Başka bir şekilde dünyaya gelseydim, ne (kim değil, ne) olurdum diye düşünürüm bazen. Başka birilerinin çocuğu olmak ya da değişik şartlar altında büyümek gibi değil. Basbayağı başka bir "şey" olmak aklımdan geçen. :) "Meyve olsan, yeşil elma olurdun" demişti bir arkadaşım, "sert yeşil kabuğunu ısırınca, altından bembeyaz yeni bir sen çıkıyor çünkü" (belki duyduğum en güzel söz). Hayvan olsam -hayır, kuzu değil- kedi olurdum ben (huysuz, başına buyruk, anlaşılmaz), peynir olsam erzincan tulum (ilk bıçak darbesi ile dağılmaya hazır), kıyafet olsam eldiven (soğuk dayanılmaz bir şey, değil mi?), eşya olsam yatak (tembellik ruhumda var), hava durumu olsam limonata gibi (serin ama sarı/güneşli), renk olsam yeşil (bunu anlatmaya bir parantez içi yetmez).. düşünür dururum böyle. Öyle uzun ki listem, günlerce yazabilirim. Film olabilir, kitap olabilir, insanı bayabilirim. :)
Çiçek olsam kaktüs olurdum değil mi ben: her dem yeşil, ama her dem dikenli. :) (Mis kokulu bir nergis olmayı ben de isterdim elbette, ama hem batan, hem kaşındıran bir kaktüs olduğum gerçeği yakamı bırakmıyor, ne yapayım?!) "Beni size ancak bu hatırlatır" deyip, insanlara kaktüs armağan etmişliğim var, o kadar benimsedim bu kaktüs işini yani. :P Aslında bu tuhaf bitkinin hayatımızdaki yeri, benim kendi gerçeğimi farketmemden daha eskiye dayanıyor: Kuzusarması'nın çocukluğundan beri en sevdiği çiçek kaktüsmüş meğer! :) Ağaç boyunda kaktüsler yetiştirmiş balkonda. Hatta çocukken "i love my cactus" diye şiir bile yazmış. Valla! :) Bana bile şiir yazmamış olan bu adam, gerçekten kaktüsüne şiir yazmış. :) (Buyrun, kıskanacak bir konu daha çıktı!)
Konuyla alakası olmadığı için küçük geçiyorum, çoook çok eskiden bir gün posta kutuma bir e-mail düştü, açtım, Kuzusarması'ndan. Pek tarzı olmasa da bir şiir göndermiş bana. Sonra detaylara bir baktım ki basbayağı bizi anlatıyor. "Allah" dedim, "görüyor musun, şairin adı yok, besbelli kendi yazdı, tamam, oldu artık bu adam." :) Şiir pek hoşuma gitmemişti gitmesine de, "O" yazmıştı, ne önemi vardı! :) Bir hafta "Kuzusarması bana şiir yazmııııış" diye dolandım durdum, herkese anlattım. Sonra? Bizimki utancından itiraf etti: Internette şiir makinası diye bir şey bulmuş, şiirin orijinalini tanıyacağımı düşünmüş, şakaymış, ciddiye almamı beklememiş. :) Yani o şiiri Kuzusarması yazmamış. (Merak edenler ve sevgililerini kahrından öldürmek isteyenler için makina burada.) Kendisinden gördüğüm göreceğim tek şiir de bu oldu zaten. :)
Çiçek olsam kaktüs olurdum değil mi ben: her dem yeşil, ama her dem dikenli. :) (Mis kokulu bir nergis olmayı ben de isterdim elbette, ama hem batan, hem kaşındıran bir kaktüs olduğum gerçeği yakamı bırakmıyor, ne yapayım?!) "Beni size ancak bu hatırlatır" deyip, insanlara kaktüs armağan etmişliğim var, o kadar benimsedim bu kaktüs işini yani. :P Aslında bu tuhaf bitkinin hayatımızdaki yeri, benim kendi gerçeğimi farketmemden daha eskiye dayanıyor: Kuzusarması'nın çocukluğundan beri en sevdiği çiçek kaktüsmüş meğer! :) Ağaç boyunda kaktüsler yetiştirmiş balkonda. Hatta çocukken "i love my cactus" diye şiir bile yazmış. Valla! :) Bana bile şiir yazmamış olan bu adam, gerçekten kaktüsüne şiir yazmış. :) (Buyrun, kıskanacak bir konu daha çıktı!)
Konuyla alakası olmadığı için küçük geçiyorum, çoook çok eskiden bir gün posta kutuma bir e-mail düştü, açtım, Kuzusarması'ndan. Pek tarzı olmasa da bir şiir göndermiş bana. Sonra detaylara bir baktım ki basbayağı bizi anlatıyor. "Allah" dedim, "görüyor musun, şairin adı yok, besbelli kendi yazdı, tamam, oldu artık bu adam." :) Şiir pek hoşuma gitmemişti gitmesine de, "O" yazmıştı, ne önemi vardı! :) Bir hafta "Kuzusarması bana şiir yazmııııış" diye dolandım durdum, herkese anlattım. Sonra? Bizimki utancından itiraf etti: Internette şiir makinası diye bir şey bulmuş, şiirin orijinalini tanıyacağımı düşünmüş, şakaymış, ciddiye almamı beklememiş. :) Yani o şiiri Kuzusarması yazmamış. (Merak edenler ve sevgililerini kahrından öldürmek isteyenler için makina burada.) Kendisinden gördüğüm göreceğim tek şiir de bu oldu zaten. :)
İkimizin bu ortak beğenisi vesilesiyle birkaç kaktüsümüz var evde. Kışın son güneşli sabahlarından birinde kalktık ki, en garip, en şekilsiz büyüyeni çiçekler açmış. :) (Aslında kalktım demeliyim, Kuzusarması kargalarla kalkıp işe gittiği ve gece karanlığı ile döndüğü için, yalnız günışığında açan o pembe çiçekleri bir hafta sonra cumartesi günü görebildi.) Daha önce hiç böyle bir şeye şahit olmamıştım, her sabah - ama her sabah- kalkıp fotoğraflarını çektim. Neredeyse 15 gündür bana sabahları şarkı söyleten (ooo, hem de o bet sesimle, avaz avaz!) o çiçekler teker teker kapanıp, bugün itibarı ile pencere önümüzü dikenlere bıraktılar yine. Olsun, uzun bile sürdü keyfi.
Hem karar verdim, bu kadar mutlu edeceksem birilerini, ben de çiçek açacağım arada bir. ;)
Hem karar verdim, bu kadar mutlu edeceksem birilerini, ben de çiçek açacağım arada bir. ;)