Dün gece izledik sonunda. "Filmin adı korsanda ibne kovboylar olmuş", "hayır efendim onlar aslında kovboy değil çobanmış" tartışmalarını gölgede bırakacak bir isim koyma çalışması ile üstelik: "
Gay Dağcılar"! Ben bunu başta bir "korsan güzelliği" zannedip kızdım hatta, "filmin bir adı var zaten, 'Brokeback Dağı' de; hadi demedin, isim uyduracağım diye tutturdun, tamam kibarlık edip ibne değil gay dedin, aferin, ama o dağcılar nereden çıktı, ne alaka" diye. Ama bu sabah öğrendim ki salonlar boş kalmasın diye distribütörler filmi bu isimle vizyona sokmayı düşünüyorlarmış. :) Gay dağcılar, şaka gibi, değil mi.. Bu zihniyet, "The Magdalene Sisters"ı "Günahkar Rahibeler" ismiyle vizyona sokup, bir sürü sakalı bıyığı birbirine karışmış abinin "eee, bu film bizim beklediğimiz gibi çıkmadı" diye 15. dakikada salondan çıkmasına da sebep olmuştu, hatırlıyorum. Ne yapalım, canımız sağolsun, allah o abilere denk getirmesin. :)
Filme dair söyleyecek fazla (iyi) sözüm yok. Devamlılık sorunu var biraz. Filmin başında senaryoda boşluklar var, sonu ise lüzumsuz uzatılmış. Tamam, fotografik enfes kareler var, konu da iyi. Ama o kadar. Sevişme sahnelerinden bile çok radikal/etkileyici görüntüler ummayın, erkekten çok kadın memesi göreceğinizi unutmayın. Çok uzun bu arada aklıma gelmişken, 128 dk. galiba. "Belki o kadar uzun olmasaydı" dedi Serkan "severdik bile biz bu filmi. Bitsin artık diye beklemezdik." Bilmem, belki. Bildiğim şey Ang Lee'nin beni biraz hayal kırıklığına uğrattığıdır, eh, Akademi'nin de öyle tabii.
Tekniğine filan girmeden tek cümleyle özetlesem filmi, "kırık dökük bir aşk hikayesi" derim. Kadınların, sevgi böceklerinin seveceği türden "imkansız" bir aşk hikayesi. O kadar.
Eşcinsellikle bir sorunum olmadığı için bende öyle sarsıcı bir etkisi filan da olmadı. Bu kadar homofobik tipin arasında nasıl etkilenmiyorum bilmiyorum ama yok bir sorunum işte. İsmi lazım olmayan bazı arkadaşlar, filmi izlerken koltuğun öbür ucuna kaçtılar kimse onlara dokunmasın diye. (Bazı arkadaşları tenzih ederim, onlar sevgililerinin karaciğerlerini bile görecek kadar yakın oturuyorlardı nitekim. 'Yeni' olmak güzel bir şey vesselam! Ne sıcak, ne homo sanılma korkusu, sana dokunmadan oturma korkusu..) Bir de film sonrasında erkek kısmının gece öpüşmeksizin ve hatta eldivenle tokalaşarak vedalaşması vardı ki, kelimelerle ifade etmek zor. Bunlara ilaç/ceza olsun diye günde üç kere Almodovar filmi izlettirmek lazım ya, neyse..