Pazartesi, Şubat 27, 2006

Dedikodu yazmak..

1. Okunmayı sağlıyor.

2. Okunup okunmadığını anlamayı sağlıyor.

muş..

Perşembe, Şubat 23, 2006

Aynı yöne bakmak..


Eh beeee... Nihayet!

Öperim. :)

Salı, Şubat 21, 2006

Kamikaze Girls & Nana

!f istanbul'da bu akşam "Kamikaze Girls"ü izledik, orijinal adıyla "Shimotsuma Monogatari". Festivaldeki iki favorimden biriydi, diğerini izleyemedim ama bunun için üzülmeyeceğim bu güzel akşamdan sonra.

Japonya'da yayımlanan ünlü bir çizgi romandan uyarlama olan bu film, birbirinden çok farklı iki genç kızın arkadaş olma süreçlerini anlatıyor. Bu arkadaşlık, biri dikişe nakışa meraklı, 18. yüzyıla hayran olan ve bu nedenle "rokoko" tarzı giyinen bir kızla, motorsiklet çetesi üyesi "yanki" bir kızın arkadaşlığı olunca epey eğlenceli bir hikaye çıkıyor ortaya. Tekniği çok iyi olmasa da, tarzını sevdim. Mesajların derine inmediği, görselliğin büyülemediği filmler de iyi ellerden çıkarsa güzel olabiliyorlar demek ki.

Bu filmin yapımcısı, Japonya'da 5 yılda 22 milyon satmış ve konusu hemen hemen aynı olan bir başka çizgi roman olan Nana'yı da filmleştirmiş. Nana'nın büyük ihtimalle izleyemeyeceğimiz filminin resmi sitesinin linki burada. Nana gösterime girdiği ay beklenmedik bir gişe hasılatı ve Japonya'da 2005'in en çok izlenen dördüncü filmi olmuş. 2005 itibarı ile toplam gişe hasılatı 4,03 milyar yen. 10 milyon yeni geçmesi ve rekor kırması bekleniyor bu arada. Bununla da kalmamış, PS2 oyunu oluvermiş. (Hem de Konami çıkarmış.) Çizgi roman olmuş, film olmuş, oyun olmuş, para basmış. Nana aslında bir süperstarmış. Haberimiz yokmuş.

Birlikteliklerin katili..

Kuzusarması süper bir adamdır, ama daha iyi bir özelliği vardır: eşi bulunmaz harikalıkta bir kocadır. Gerçekten. İçkisi sigarası az :), eğlencesi bol, güler yüzü sürekli, mızmızlığı asgari, -yemekten bilişime kadar- her türlü işe yeteneği azami, vs.. Saysam bitmeyecek kadar uzun bir liste işte. Sinir bozucu kalitede bir heriftir anlayacağınız. Kendisini şöyle bir silkelesem, klasik Türk erkeğinin/kocasının klişe değerlerini altüst edecek bir standart sapma, çan eğrisinde dengesizlik yaratır, evli kadın bünyesine iyi gelir. Futbolun, geçtim fanatiğini, seyircisi bile olamıyor ya! Daha ne istenir bir erkekten. :)

Bu yazının amacı kuzusarmasının reklamını yapmak değil, yanılmayın. Tam tersine şikayet etmek! Şimdi efendim bu adamın gönlüme taht kuran ve "bir insanla yaşamanın zorlukları" listesinden bir maddeyi "daha" çıkarmamı sağlayan belki de en önemli huyu hiç bir zevkinin hayatını ele geçirmesine izin vermemesidir. Bekleyin, örneklemem gerekecek. :) Motorsikletiyle yaşadığı şeyi aşk olarak değerlendirebiliriz, ama bu aşk nedeniyle her yere motorsiklete gitmiyor, tatillerimizi buna göre planlamıyoruz mesela. Zevklerimizi "kararında" yaşıyoruz. Normal birer insan gibi.
Bu dengeli hayatı bozan ve artık sabrımı taşıran şeyi burada ele güne açıklamak istiyorum: Age of Empires III! Kendi laptopu sorun çıkardığı için (sinsi sinsi) benim bir bahaneyle "Toshiba oğlum"u açmamı bekliyor, nedense herhangi bir sebeple mutfağa, banyoya filan gitmemi takiben beklenen soru geliyor: "Hayatım, bilgisayarda işin var mııı?" Valla itiraf etmek gerekirse başta bu cümleden "işin yoksa kapatayım" anlamı çıkararak niyetini sezemiyordum, safım biraz galiba. Sonra oturuyor, başlıyor oynamaya, ama ne oynamak! (O sırada halihazırda izlemekte olduğum) televizyonun sesi kısılıyor, laptopun sesi sonuna kadar açılıyor, arkasından transa geçiliyor doğal olarak. Hiç bir soruya cevap yok, ölüyorum desem kalkmayacak adam! Tuhaf "dıkş dıkş, meeeeheee" sesleri arasında huşu içinde ekrana bakıyor, arada bir "hehe, başardım kuzum" filan diyor. İyi ki diyor, yaşadığını anlıyorum!

Benim gibi, çiftlerin ayrı birşeyler yapmalarını, birbirlerinden farklı konulara da ilgi duymalarını destekleyen ve hatta -konuyla ilgisi olduğu için belirtiyorum- kendisi de PS2 sever-oynar bir insana "oha" dedirten son nokta, kuzusarmasının kolundaki serumu çıkartır çıkartmaz oyuna koşmasıdır. Bu yazıyı yazmama sebep olan şey ise, dün beyefendiyi denemek için söylediğim "şimdi pencereden aşağı atlayacağım" sözüne kendisinin "hı hı" diye cevap vermesidir.

Cuma, Şubat 17, 2006

pembe

Pembe blog şablonlarına tilt oluyorum. Hele imleçleri (Türkçe bilmeyenler için bkz: mouse cursor/pointer) pasta, melek, mum, çiçek, ıcık, cıcıklı olanlardan nefret ediyorum.

Sevgi böcekliği de bi yere kadar!

Çarşamba, Şubat 15, 2006

i think she loves me.


Deviantart'tan bu çalışma. Kuzusarması beni affet..

i think i love him! :)

Pazar, Şubat 12, 2006

Benim oyum Deniz Seki'ye!

Yiğidi öldürüp hakkını verenlerden olmak lazım. "Kahrolsun Deniz Seki baskısı!" diye slogan attık atmaya da.. Ablamız güzel şimdi, hakkını yemeyelim, Sezar'ın hakkını Sezar'a verelim delikanlı gibi. "Bu Deniz Seki muhabbeti ne yine?" diye sormayın,anlatıyorum..

Evimize haftalık, aylık, üç aylık bir sürü süreli yayın girer. Bazılarını işledikleri konulara bakıp ilgimizi çekerse alırız, bazılarını ise ne yazarsa yazsın keyifle okur, mutlaka alırız. Bu mutlaka alınan dergiler arasında hem benim, hem de kuzusarmasının ortak beğenisi iki tanesi üzerinde yoğunlaşıyor: National Geographic Türkiye ve Boxer. NG'yi hemen herkes biliyor, Boxer'ı bilmeyenler için söyleyebileceğim tek şey ise, okumuyorsanız büyük bir eğlenceden mahrum kaldığınız. :)

Boxer her sene -aslında yeni bir dergi olduğundan yalnızca iki senedir, ama ülkemiz standartlarında "geleneksel" sayılabilir- o senenin Miss Boxer'ını seçiyor. Geçen sene birinci Yasemin Ergene olmuştu, hani artık dizi yıldızı olan. Boxer ekibi "bize kalsa hayatta seçmezdik, ama siz seçtiniz, naapalım" diye duyurmuştu bu birinciliği. :)Yarışma turnuva mantığı ile ilerliyor, okuyucuların eleme yapması ile sonuçlanıyor. Ve tataaaammmm.. Bu seneki final, Esra Balamir ve Deniz Seki arasında yapılıyor. Ve nasıl oluyorsa Esra Balamir kazanıyor!!!

Şöyle diyor Esra Balamir -bir çok erkeğe pek de seksi gelen dişlek haliyle-: "İlgiden rahatsız oluyorum ama ilgi görmeyince de "acaba beni sevmiyorlar mı artık, beğenmiyorlar mı" diye de düşünüyorum. Kendime bakıyorum, güzel görünmeye çalışıyorum. Bir başka kızın ilgiyi kendi üzerine toplamasına dayanamam."

Bu kaybedişte Deniz Seki'nin en tombik döneminde çekilmiş benim çok beğendiğim ama kamuoyu yoklamama göre pek de beğenilmemiş olan "panda" fotoğrafları kadar, Esra Balamir'in yukarıdaki "tutarlı" cümlesinde yer alan ilgiyi kendi üzerinde toplama arzusunun da rol oynadığını düşünüyorum, siz ne dersiniz? ;)

Oyumu Esra Balamir'e vereceğime bu adaya verirdim ben. Ki kendisi erken elendi, yazık oldu. :)

Çarşamba, Şubat 01, 2006

rüya


Dün gece rüyamda saçlarımın tamamen beyazlamış olduğunu gördüm. Böyle akça pakça birşeye dönüşmüşüm. Yaşlanmamışım ama saçlarım beyazlamış, bir gecede olmuş hem de, insanlar bana sorular soruyorlar, "nasıl oldu, neden oldu" diye.. Sıkıntıyla uyandım. Rüya tabiri denen şeyden anlamam ben. Gel gör ki çıkar rüyalarım. Nedense genelde de kötü şeyler görürüm. Baykuşluk işte! Kötüyü sezmek ve haber vermek alışkanlık olmuş..

Neyse, ofise geldiğimde internette bir arama yaptım ve üç sonuç çıktı ortaya:

1. "Kadının saçını tamamen beyazlaşmış görmesi kocasının fısk ve günahına, istikametten ayrılmış olmasına işarettir." Dün kuzusarmasının kendisine açık açık asılan tanımadığı bir hatun kişiyle, kısa da olsa bir taksi yolculuğu yaptığını biliyorum, ama daha ileri gidip "istikametten ayrıldı mı" bilmiyorum.

2. "Genç olan kimsenin saçının ağardığını görmesi ağırbaşlı olmaya yahut yoksulluğa işarettir." Hmm, hala genç miyim ben? Değilim galiba..

3. "Saçının ağardığını görmek; erkek için itibar ve kazancın artmasına, kadın için uzun ve ızdıraplı bir hastalığa işarettir." Şimdi cinsiyet değiştirip ızdıraptan itibara bir yolculuk yapsam, o da epey ızdıraplı oluyor. Sanki bu cümle kendi içinde tutarlı gibi..

Okudukça, aklımı aynı soru yedi tabii: "Şu durumda boynuzlanmış, hasta ve fakir biri olacağıma göre; yalnız, yokluk içinde hastalıklarla boğuşan bir yaşlılığım olabilir mi?" Düşünüp duracağıma kuzusarmasını arayıp sormayı akıl ettim sonra, "saçmalama" dedi bana. "Saçmalama, senin dip boya zamanın gelmiş."