we're sorry, but your memory is full..
Bu yandaki bir flash disk. İçine bilgisayardan bilgileri şıkır şıkır yükler, tıkır tıkır yürürken yanınızda taşırsınız ya hani, onlardan işte.. Bu biraz farklı ama. Normalde incecikken, dolunca şişiyor. Böylece bir bakışta anlıyorsunuz, dolu mu yoksa boş mu olduğunu. (Ben bu güzel fotoyu şuradan aldım, çok cici bir site, bakınız der susarım.) Neyse, diyorum ki, ben bu flash diske benziyorum. Valla.. Çok kilo aldığım için filan değil, hayır (insafsız yorumları esefle kınıyorum), taşınabilir bir hafıza olduğum için, bir yerine en az iki kere hatırlamak zorunda olduğum için.. Tek farkım bana dışarıdan bakılınca dolu olduğumun anlaşılmaması.
Ben kuzusarmasının taşınabilir hafızasıyım.
Benim sevgilim tanıştığımızda da böyleydi, hakkını yemeyeyim. Tam üç kez tanıştık biz, üçüncüde hala yüzümü hatırlamıyordu. :) Kendisi her tanışmamızda çok heyecanlandığını ve herkese her seferinde "abi süper bir kızla tanıştım, inanmazsın" dediğini tanıklarla ispatladı bana, ama hiçbir şey ilk buluşmamızın -tanışma değil buluşma, çıkıyorduk :)- tuhaf izlerini silemedi. Kendisinden önce gidip oturduğum -artık kapanmış olan- Cafe Likya'nın tek -ama tek- müşterisi olmama rağmen yanıma gelip, endişeyle yüzüme bakmıştı. Onu tanıdığımı farkedene kadar o endişeli ifade silinmedi yüzünden. Nasıl biri ile buluşacağını o kadar bilmiyordu yani! Önce bozuldum tabii bu duruma, ama tanıdıkça, sevdikçe alıştım, kabul ettim: benim sevgilim böyle bir insan. :)
Çok uç ve acımasız bir örnekle başladım aslında. Bana dair diğer şeyleri unutmaz çünkü kuzusarması. Ama Levent'ten Bakırköy'e gidip, gidiş amacı olan dosyayı ofiste unuttuğunu fakedip, Bakırköy'den Levent'e dönüp, aynı dosyayı yine unutup Bakırköy'e gidebilir. :) En ihtiyacı olduğu günde telefonunu evde bırakabilir. Cüzdanını evde unutup, unuttuğu cüzdanını almak için geri döndüğünde bu sefer anahtarlarını bırakabilir. İşin garibi, bunları sorun haline getirmez, gülüp geçer. Ben de ona eşlik ederim (zaman içinde öğrendim diyelim). Yani ederdim (bu aralar beceremiyorum diyelim).
Telefon, cüzdan, anahtar standartlarından sonra bu aralar yeni bir favori edindi çünkü: Motorla yolculuk yapacağı zaman kaskını unutuyor! Pes artık! Geçen sabah -sabah demem yanlış anlaşılmasın, saat daha 6 bile olmamıştı- şehirlerarası bir yolculuk için feribota yetişmesi gereken -bunlar tarifeli araçlar, beklemiyorlar ki seni!- ve motorunu evden epey uzağa park etmiş olan bu adam, hala uyutmakta olan bendenizi öperek evden çıktı. Kapının kapandığını duyar duymaz koştum, -böyle kalkmaktan nefret ediyorum!- ama yetişemedim. Neyse ki telefonunu unutmamış, hemen arayıp henüz içinden bile inmediği asansörle yukarı çıkmasını rica ettim. Eve döndüğünde beni kaskla kapıda gördüğünde yanakları kızardı, utandı, bir şeyi unuttuğu için -sanırım- ilk defa özür diledi. Ben de yatağıma döndüm, tabii ki uyuyamadım, sonra kalkma saatimde uyuyakaldım ve işe geç kaldım! Etti mi sana iki geç bırakma vakası!
Acaba ben deliyim, her şeyi hatırlıyorum diye mi -bendeki hafıza herkesin sinirini bozacak cinsten, söylemesi ayıptır- bu kadar üstüme yıkılıyor bu sevgili insanı, merak ediyorum. Ben olmasam da böyle mi gidecek hep? Unutkan başının cezasını ayakları çekmeye devam mı edecek? "Nerede bu devlet, nerede bu millet" diye bağırsam bir şeyler değişecek mi.. onu da merak ediyorum.
Bir de.. Flash disk fotosu ararken şu yukarıdakileri buldum, kuzusarması pek sever şuşiyi -tabii ki biliyorum suşi olduğunu, yapmayın :)- Geçen gün biraz fazla kaçırmışız miktarını, "ahhh, ooof, çok yedik" diye karnımızı tutunca abimiz önce kaç tane yediğimizi, sonra nerede yediğimizi sordu. Sushico'da deyince, "ne Sushico'su, bu biraz Çüşico olmuş" dedi, çok güldüm ben. :) Hafızalık görevime devam edeceksem şişip patlamak istemiyorum, yukarıdaki sevimlilerden -çok yedin mi insanı çatlatan cinsinden- olmak istiyorum. Sahıbıma arz ederim.